Belçikalı gazeteci ve tiyatro eleştirmeni Filip Tielens'le, Belçika ve Avrupa tiyatro sahnesinin pandemi dönemini; yaşanan protestoları ve yeni olanakları konuşuyoruz!
For English version please use this "archive player".
Merhaba Filip. Konuğumuz olduğun için sana çok teşekkür ederek hoşgeldin diyorum. Pandeminin bir buçuk yılını geride bıraktık ve Türkiye’de tiyatrolar bu süreci zor koşullar altında deneyimledi. Uzun süre kapalı kaldılar, finansal olarak da yapayalnızdılar. Avrupa’da, Belçika’da neler oldu ve oluyor? Maddi ve manevi olarak, tabii…
Kapalı odalarda oyunların sunulduğu yerler insanlar için en tehlikeli ortamı oluşturduğundan pandemi Belçika ve Avrupa’daki tiyatro sahnelerini de vurdu. 2020 Mart-Haziran arası her yer kapalıydı. Bu 3.5 ayın ardından yeniden açılma yaşandı ve Kasım 2020’deki ikinci kapanma da yedi ay sürdü - oldukça uzun olan bu süreçte yeniden açılmaya dair büyük bir belirsizlik hakimdi. Mayıs 2021’de bazı tiyatrolar yeniden kapılarını açarak küçük grupları misafir etmeye başladılar. Temmuz’dan bu yana ise açık havada 200 kişilik gösteriler düzenleniyor. Şimdi yeni sezonla birlikte yeniden normale dönülmeye başlandığını hissediyoruz, salonlar açık. 1 Ekim itibarıyla Belçika'da kısıtlamaların çoğu kalkıyor. Artık iç mekanlarda bile maske takılmıyor ve tam kapasiteye geçildi. Yani durum normale döndü ve umarız böyle kalır, kış gelince Belçika’da tiyatrolar yeniden kapılarını kapatmak zorunda kalmaz.
PANDEMİDE AYRIMCILIK VE YENİ ALIŞKANLIKLAR
Gördüğüm kadarıyla Belçika’da tiyatro gruplarının organize ettiği protestolar da yaşandı bu süreçte. Özellikle, kısıtlamalar sırasında kültürel kurumlara yönelik ayrımcılık konusunda ses çıkardı tiyatrolar. Bize biraz bu hareketten bahseder misin? Neydi kalkış noktası?
İlk kapanmada gördüğümüz sektörler arası dayanışma ikinci kapanmada dağıldı. Marketler ve mağazalar açıkken, kültür mekanları kapalı kaldı, küçük grupların bile buralarda bulunmasına izin verilmedi. Bu da büyük bir hüsrana yol açtı. Hareketi geçen sene Fransa’da gerçekleşen binlerce tiyatro işgalinden ilham alan bir grup başlattı. Belçika'nın Fransızca konuşulan ve Fransa'yla yakın bağları olan pek çok yerinde ve Brüksel’de mekanlar işgal edildi, Théâtre National da dahil! Mekanların açılma süreci ve bir dizi tartışma başladı. Flaman tiyatrolar arasında da benzer bir hareketlenme yaşandı -- mesela Brüksel bölgesindeki tiyatrolar, “İzin verilse de verilmese de tiyatrolarımızı yeniden açıyoruz,” dediler ve tarih olarak da 26 Nisan ilan edildi. Tabii büyük bir tartışma başladı, konuya siyaset de dahil olunca ilk “test gösterileri” başladı. Havalandırma sisteminin, oturma düzeninin denetlenmesi gibi zorunluluklar yerine getirilince sahneler yeniden açıldı… Bu sırada tiyatro camiası kendi içinde de dayanışma deneyimleri yaşadı. 2020’de, Flaman bölgesinde Crisiscel Cultuur isimli bir grup oluşturuldu. Farklı dallar ve sektörler bulunuyordu bu harekette. Daha önce siyaseten ayrışan gruplar güç birliği yaptılar. Böylece siyaseti de hareketlendirmiş oldular. Bu yıl daha militan bir hareket ortaya çıktı, Still Standing for Culture. Ağırlıklı olarak Fransızca konuşanlardan oluşan bu grup sokak eylemleriyle, düzenledikleri partilerle siyaseti kültür için harekete geçmeye zorladı. Flamanlar da harekete katıldı. Still Standing for Culture kültürü yeniden politik gündeme taşımış oldu ve bu sayede ekonomi öncelikli bakış açısına karşı bir kazanım elde edildi.
Peki bu tepkilere ve gösterilere izleyicinin dahli nasıldı?
Seyirciler evde oturuyordu. Zira her yer kapalıydı ve beklemek zorunda kaldılar. Still Standing for Culture ağırlıklı olarak tiyatrocular tarafından ve tiyatrocular için düzenlenmiş oldu. Fakat öyle sanıyorum izleyiciler kapanma sırasında kültürün hayatları için elzem olduğunu idrak etti. Canlı yayınlar, podcastler büyük ilgi gördü, zira kültür olmadan hayat o kadar da ilginç olamıyor. Politika kültürü yok sayarken, izleyiciler kültür üretimini ön saflara çıkardı - bunu özellikle gazetelerdeki köşe yazılarından takip edebildik. Ama çoğu izleyici açılmaya kadar evde kalmak zorundaydı.
Herşeyin normale döndüğünü söylediniz? Peki ya izleyiciler de salonlara döndü mü?
Bunu söylemek zor, izleyici sayısı eskisi gibi değil. Geçen hafta gazeteye bir makale hazırlarken bir dizi kültür merkezi ve konser salonu yetkilisiyle görüştüm. Bilet satışlarının eskisi gibi olmadığını, seyirci sayısının aşağı yukarı yüzde 30 azaldığını söylediler. Bilet alanlar da son dakikaya kadar bekliyormuş, normalde sezon başlarken toplu bilet alımları olurdu. Tabi bir de ellerinde iptal edilmiş ya da ertelenmiş etkinliklerin biletleriyle bir sonraki gösteriyi beklediği için bilet almayan bir kitle var. Bu arada, daha yaşlı kesim de salonlara geri dönmeye o kadar istekli değil. Daha çok gençler geliyor. Yaşlılar aylar önce aşılandığı için tam tersi olması beklenirdi. Sanırım onlar daha dağılmış haldeler ve geri gelmeleri pek kolay olmayacak.
Kitle eskisi gibi değilken, bir de prodüksiyon sayılarındaki artış var. Bardak adeta taştı bu konuda. Ertelenen bir sürü gösteri ve konser şimdi şimdi düzenleniyor. Bu arada kimi organizatörler de şunu söyledi, “İnsanlar şu an sadece partilere gitmek istiyor.” Hakikaten böyle bir eğilim var. Herkes izleyicinin dikkatini çekebilmek için birbiriyle yarışıyor. Belki havalar soğuduğunda salonlara gelmek daha yeğ olacak ama durum şu an biraz karışık.
DİJİTAL OLANAKLAR VE ÇIKMAZLARI
Belki izleyiciler de gösterileri ekranlarından izlemeye alıştılar, bu da bir faktör olsa gerek?
Netflix ve Disney+ gibi streaming platformları oldukça yaygınlaştı ve sevildi; insanlar bir şeyler izlemek için bu platformları kullanıyorlar. Son bir buçuk yıldır tiyatro gösterileri de bu platformlarda yaygınlaştı. Geçen hafta yazdığım bir diğer makale de bununla ilgiliydi; kültür kurumları yeni livestream’ler yapacak mı? Kültürü evlere ulaştırmak yönünde plan yapıyorlar mı? Herkesin cevabı, “Hayır, hayır” oldu. “Biz bundan çok yorulduk, bıktık, sanatçılar da bıktı. Çok pahalı bir şey. Sürekli kameraların gözü üstünde. Kaç kişinin seni izlediğini bilmiyorsun. Gerçekle bağı yok. Şimdi bütün harcamalarımızı ve kaynaklarımızı canlı etkinliklere yatıracağız. Belki ileride dijital projelerimiz olur ama şimdilik hayır,” dediler. Yani, çok gelişmiş olmasa da pek çok tiyatronun pandemi sırasında başvurduğu livestream seçeneği şu anda tamamen ortadan kalkmış durumda.
Tamamen ortadan kalkmış durumda… epey çarpıcı bir şey söylüyorsunuz.
Evet, en azından Belçika’da böyle. Mesela Amsterdam'daki ulusal tiyatro ITA/Internationaal Theater Amsterdam kapanmalar sırasında dijital yayın yaptı ItaLive üzerinden. Amsterdam bütün dünyaya yönelik livestream’ler gerçekleştirdi. 73 ülkeden 10.000’in üstünde izleyicileri oldu. Onlar bırakmıyorlar, bu sonbaharda dört gösterileri livestream gerçekleşti ki bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum, zira her gösterilerinde kalkıp Amsterdam’a gitmem gerekiyordu.
ITA/Internationaal Theater AmsterdamTiyatro Festivali için Türkiye’ye geliyor bu arada!
Harika. İşte onlar dijitali kullanmayı bırakmayacaklarını söylediler. Dijital artık üçüncü sahnemiz diyorlar. Normalde dünyanın farklı yerlerine ulaşma imkanı bulamadıkları için bu platformlarda bir izleyici kitlesine ulaştılar. “Alçak ülkelerde”, yani Hollanda ve Belçika’da livestream’den tamamen vazgeçmeyen bir onlar kaldı.
Peki, biraz da dijital tiyatro üzerine konuşalım. Türkiye’de bu çok tartışıldı. Dijital mecranın tiyatroyla bir ilgisi olmadığı da söylendi. Süreç içinde yeni olasılıkların peşine düşen, dijitalde yeni biçimler arayan gruplar çıktı ortaya. Livestream’den öte, dijital tiyatroyla tanıştık. Belçika’da veya Avrupa’da nasıl gelişmeler oldu bu bakımdan?
Livestream ötesinde girişimler oldu, evet. Zoom tiyatroları yapıldı mesela. Başarılı örnekler de çıktı buradan. Instagram’da Macbeth oynandı. Bir kukla oyunu kumpanyasıydı, hem çocuklar hem yetişkinler için gösteriler yaptılar. Günlük Instagram paylaşımlarını işin içine kattılar, epey kompleks bir işti. Hem livestream yaptılar, hem gösteriye özel hesaplardan bağlantılar ve hikayeler paylaştılar. Oldukça da başarılıydı. SKaGeN isimli bir diğer kumpanya da watch app yayınladı. İlk önceleri uygulama içinde gösteriler yayınladılar, daha sonra metin bazında diyaloglar oldu. İki hafa boyunca karakterlerin mesajlaşmalarını izledik. Ardından bunu bir uygulama olarak geliştirdiler. Burada da, watch app’in içinde metin akış oldu. Mesajlaşmalarını izleyebiliyordunuz tepki veremeseniz de. Chat odasında bir ailenin yazışmalarıydı bunlar. Ailenin küçük kızı ortadan kaybolmuştu ve diğerleri de onu arıyordu. Birbirlerine fotoğraflar, videolar gönderiyorlardı. Biçimsel bakımdan oldukça başarılı olduğunu söylemem gerekir. Epey de heyecanlıydı, her gün kızı bulup bulamadıklarıyla ilgili güncelleme alıyordunuz. Sanırım o ekip bu uygulamayı sürdürecek. Gelecekte ne olacağını hep birlikte göreceğiz.
Türkiye’de de benzer bir şey yapıldı WhatsApp aracılığıyla ve 3 gün sürdü. Yanlış hatırlamıyorsam birbirlerine mesajlar ve fotoğraflar gönderen altı karakter vardı. İzleyiciler de bu akışı takip etti. Böylesi yeni biçim arayışları oldukça ilginç. Peki festivallere ne oldu? Avrupa’da festival görme şansın oldu mu?
Evet, festivaller yazın başladı. Bu yaz Avignon Festivali’ne gittim. Fransa’da o dönem kısıtlamalar da gevşekti ve mekanı deneyimleme şansımız oldu. Festival alanı Cour d'Honneur - Place des Papes pandemi açısından tamamen güvenliydi. Belçika’da açık hava mekanlarda etkinlikler oldu ki onlar da çok güzeldi. Tabi pek çok festival bu süreçten kötü etkilendi. Mesela Brüksel’de Mayıs’ta düzenlenen ve performans sanatlarının ana mecrası olan Kunstenfestivaldesarts iki kapanmadan da ayrı ayrı etkilendi. Haziran’da ekstra bir festival haftası yapıp ertelenen gösterileri sundular. Yani, festivalin normalde ne zaman ve nerede yapıldığına göre durum değişti.
Peki görmek için heyecan duyduğunuz yakın dönemli etkinlikler neler? Belçika, Hollanda ya da Fransa’da…
En çok heyecan veren şey, son bir buçuk yılda üretilmiş ve izleyicisiyle buluşmayı bekleyen ne kadar çok prodüksiyon olduğunu görmek. Sanatçıların üretimi hiç durmadı, sadece kapalı kapılar ardındaydılar. Pek çok prodüksiyon demlendi ve bu süreçte gelişti. Şu an bir yaratıcılık tsunamisi var. Dinleyicilerin üstüne doğru geliyor. Seçmek epey zor. Üstelik, bu gösterilerin pek çoğu da high-level. Bu kadar çok sayıda iş olduğunu görmek baş döndürücü. Geçen aylarda bunların bir kısmını görme şansım oldu, yakın zamanda daha fazlasını görmeyi ümit ediyorum.
Sormadan geçmeyelim, devletin bu süreçte sanata katkısı nasıl oldu? Büyük, high-level prodüksyonlar nasıl mümkün oldu? Zira, pek çok manada bir felaketin içinde olduğumuzu konuşuyoruz. Devletin dahli nasıldı?
Belçika’da ve Flamanya’da tiyatro sahnesinin önemli bir kısmı devlet desteği alıyor, sübvansiyonlar var. Flaman hükümeti sanat dünyasından tamamen sorumlu; ilk kapanma sırasında hemen bir fon oluşturdular ve tiyatro grupları hem kayıpları hem de sabit gelirleri için bu fona başvurdu. Ayrıca tiyatrolar çalışanlarıyla geçici iş sözleşmeleri yaptı ve devlet bu kişilerin bütün borçlarını ve giderlerini karşıladı. 2020 pek çok kültür kurumu için finansal açıdan o kadar da fecaat değildi. Pek çok kurumun üretim masrafları azaldığı için, devletten elde ettikleri gelir yeterli oldu ama yıllık kazançlarının dörtte üçü uluslararası turnelerden gelen Kunstenfestivaldesarts gibi bir kurumun -- ve yaklaşık 300 gösterisi iptal oldu. Doğal olarak kötü etkilendiler. Onlara da destek sunuldu elbette ama kaybettiklerini karşılamaktan çok uzaktı bu destek. Şunu da söylemek lazım, hükümetin sunduğu destek fonlarının çoğu büyük yapılara aktarıldı ve bağımsız tiyatrolar pek bir şey göremedi. Özellikle serbest çalışanların ya da bir yerde staj yapanların, yani yazılı bir kontratı olmayanların kayıplarını telafi etmeleri çok mümkün olmadı. Dolayısıyla sanatçılar bu süreçten çok şikayetçi, kendilerini pandeminin kurbanı olarak görüyorlar, desteği onlar değil, büyük oluşumlar, yapılar aldı. Bu da tabii tepkiye yol açtı, bağımsız bireylerden oluşan State of the Arts oluşumu tartışmayı politik bir seviyeden yürüttü. Dayanışma ve destek örgütlemekte çok başarılı oldular. Açtıkları bir fon vardı, buraya istediğiniz kadar katkı sunabiliyordunuz ve ihtiyaç sahibi olan sanatçılar da buraya başvurup, herhangi bir teste tabi tutulmadan ihtiyaçlarını gidermek için yardım alabiliyorlardı. Hükümetin açtığı fondan apayrı, tamamen bağımsız bir girişim ve dayanışma oldu bu. Bir başka yeni girişim daha var, Podium 19. Burası, 7 büyük sanat grubu tarafından kurulmuş dijital bir televizyon alanıydı. Büyük kurumlardan ve altyapılardan oluşan grup, Flaman hükümetinden yeni bir fon alarak devreye soktu Podium 19’u. 2021’in Şubat ayından Nisan ayına kadar faaliyet gösterdiler. Hem televizyonda hem de çevrimiçi çalışan dijital bir kanal. Gün başına, sadece bu mecraya özel kaydedilmiş 3 ayrı prodüksiyonlar gösterildi. Her akşam bir pop ya da klasik konser ya da tiyatro gösterisi izledik. Bu bir ilkti. Canlı projelere yer veren bir kültür kanalımız daha önce olmamıştı. Üstelik, pandemi sırasında üretilmiş taptaze işleri barındırıyordu. Çok başarılı oldu, en az 2 milyon kişinin en az 15 dakika burada bir gösteriye katıldığını biliyoruz. Canlı gösterilere gerçek bir alternatif oluştu bu şekilde. Geçtiğimiz günlerde onlara ulaşarak gelecek planlarını sordum. Daha önce olduğu gibi bir stream etkinlikleri düşünmediklerini söylediler. Bu alanı daha çok ekstra içerik sunmak için kullanacaklarmış, yani gösterilere takviye olabilecek sahne arkası görüntüler, mülakatlar vs. için. Esas hedefleri alternatif gösterim biçimleri sunmaktan ziyade kitleyi gerçek gösterilerde ağırlayabilmek.
Süremizin sonuna geldik. Çok teşekkür ederiz Filip.
Davetiniz için ben teşekkür ederim. Artık birbirimizi ziyaret edip, birlikte gösterilere de gidebiliriz sanırım.
Biz de öyle umuyoruz.